Müzik ile bağlarım çok kuvvetli ama notalarla değil!
Hayatımın her anında müzük vardı, hala var ve var olmaya devam edecek bunu biliyorum.
Bir zaman sinir bozucu melodili telsiz telefonlar vardı hatırlarmısınız, oyuncak; çocukken bende de vardı tabisii. ben her tuşuyla ayrı ayrı bişi bulup şarkı yapardım. Annem her seferinde "nasıl yapıyorsunda kaval gibi ses çıkarıyorsun bu telefondan" diyordu. Herkese anlatırdı bir de; diğer çocuklar tuşlarına basılı tutar kafayı yersin bizimkisi beste yapıyor diye:) annem olduğundan hoş geliyor olmalı... Güzel günler!
İlkokulda korodaydım, Flüt korosuna çekiş çekiş eklendim, ortaokulda solodaydım derken yarışma oldu 1.liğim var. Lisede koroya devam ettim. Üniversiteye hazırlıkta kıytırık bir dershanede hayatımın şansı mı demeliyim; ruh ikizim demek fazla gelir... belki, beyin ikizim... Bilemiyorum tam ne diyeceğimi onun hakkında! benim erkek versiyonum işte ya sanki. Neyse işte canım cancağzımla tanıştım. O çaldı ben söyledim. O üniversiteye gitti, şehri terketti derken bende söylemeyi bıraktım. Evdeki mırıldanmaları saymazsak...
Söylemeyi rafa kaldırsamda dinlemekten hiç bir zaman vazgeçmedim, dinlediğim tarzlarım değişti, skalam genişledi ama ben hiç bir zaman müzikten kopmadım. Hani benim için tuvalete giderken bile kulaklıkla gider derler ki gerçekten gitmişliğim var evet! Ben duş alırken bile müzik dinlemeyi severim ki...
Kulaklığım takılı değilse ya bulunduğum ortamın kalbinin sesini, ya rüzgarın sesini, ya yağmuru, ya da kişilerin ruhundan sızan melodiyi dinliyorumdur....
Ben biraz böyle işte...
Ailemin bana kazandırdığı ve gerçekten böyle bir aileye sahip olduğumun şükrünü her kamp gecesi ateş başında ayin edasıyla olmasa bile eda eylerim. Böyle mi söyleniyor du?
Şükür!
Kamp gecelerine en yakışan diye bir şey yok aslında, belki gitarımız olsa fazlaca tıngırdatırdık ama mızıkamız vardı.. Abimin! kimden nerden geldiğini şuan hatırlamadığım bir mızıka; üzerinde bordo bi eklentisi olan iki katlı bir mızıka.Mızıka severleri basit anlatımımla üzmek istemezdim lakin cehalet zor! Sesi çok güzeldi. Tabiki "bilmeden" ona üflerdim. Hevesimi kırmamak için midir bilinmez kimse ses çıkarmazdı yeter artık diye. Herkesin suratında huzurlu bir gülümseme yıldızların altında, kumun üstünde, ateş başında çalıların çıtırtısına eşlik ederdim.. Bilinmedik melodiler üzmez kimseyi...
Geçenlerde bunu hatırladım ve dedim ki neden yeniden başlamıyorum! Canımcancağzımda yanımda başım sıkışınca koşarım bana öğretir hem notasını da. Ne notası ya Allahını öğretir o!
Tuttum kolundan çekiştirdim... bana mızıka alalım, sen bilirsin bu işi.. Asla yanaşmadı!!! O gün Kadıköy'ü beraber adımladık, gördüğüm her dükkandan beni uzaklaştırdı. Ben sandım ki benim piyano başındaki hafızasızlığımdan bıktı "de get kendi yoluna" diye beni vazgeçirmeye çalıştı ve almaya yanaştırmadı sandım.
Zan kötü!
O gün motorla üşürüz üşümeyiz kavgasından sonra baktım gün daha erken kendimi Galataya vurdum... Yürüdüm.. yürüdüm..
Algıda seçicilik(!) Kadıköyde de önünden hep geçip hiç görmediğim müzik aletleri satan dükkanlar resmen Galata da da adım başı karşıma çıktı. Bir geçtim, iki geçtim, üç geçtim... Galata nın dibinde söyleyip çalan arkadaşları oturdum dinledim, mırıldandım, kendimce eşlik ettim... sonra yine yeniden yürüdüm... yürüdüm... Girdiğim sokak resmen müzikal sokağı kafamı çevirdiğim her yer dükkan; sazlar, gitarlar, davullar... Ertuğ ile beraber alıcaz! kafamda bu var; çünkü o biliyor, o anlar en iyisini. Ben anlamam ki... Ama artık gülümsüyorum kafamın içindekilere... Derken bi pisicik ayağıma dolana dolana beni resmen bi dükkanın kapısına iteledi:) kapıda pisicikle konuşuyorum kulağımda kulaklıkla sesim çok mu çıktı derken içeri baktım yaşlı tontiş bir amca;
-Merhabaaa dedim...
Gözlükleri burnunun ucunda yüzünü kaplayan bir gülümsemeyle "Merhaba" dedi...
-Gel içeri dedi bizim kız seni takmış koluna getirmiş ne arıyorsun bakalım dedi... ( Bakışlarım bir an donuklaştı; evrenin bazı bazı tesadüfleri bazı bazı mesajları beni ürkütüyor!)
İçeri geçtim hafif korkarak, kafamın üzerinden sarkan sazlara tozlu raflardaki darbukalara, deflere baka baka... Eski örtüsü aşınmış bir tekli berjerin üzerinde bizim kız hala bana bakıyor. Kolumda ağırlaşan bilgisayar çantamı bıraktım yanına.
Amca bizim kızdan bahsetmeye başladı; uluslar arası pasaportu varmış bizim kızın, tüm aşıları tamammış...
Yüzümde kocaman bir gülümseme... Aklımdan geçen ise bir hayvanın bile şanslısı var bu dünyada düşünsenize beni çekiş çekiş bu dükkana çağıran bizim kız dünyanın her tarafına gidebiliyormuş te allaam:) Şuan ise şaşkın şaşkın bana bakıyor... Ne tuhaf dünya!!!
Esnaf amca dertli! Hayvanları öteleyenlere inat almış bu pasaportu herkesin gözüne sokmak istercesine dünyanın yaşanılası bi yer olması için çırpınanlardan.
Aslında kedileri sevmem çok. Sırnaşık hayvanlar, desturları yok! her an dünya onlara aitmişcesine davranmaları beni kızdırıyor. Belki de kıskanıyorumdur; sevilmek istedikçe istediklerinin yanına rahatça koşabilmelerini... Kimbilir!
Kediyi severken bende bu sırada sadede geldim "bende mızıka öğrenmek istiyorum" dedim. "Bizim kız benim aklımı okuduysa demek ki beni size getirdi..."
-Ne iyi yapıyorsun dedi... Ne güzel düşünmüşsün! mızıka değerlidir! mızıkanın değerini bil dedi.
-Her müzik aleti değerli değil mi? dedim "kendi içinde hepsinin güzelliği ayrı kimisi meşhur sadece." -Aşinayım dedim... ama mızıkam yok, ne kadardır, ne aralıktadır ben biraz araştırdım aslında ama anlamam bu işlerden dedim.
-Sen bu işi biliyorsun dedi.
Güldüm!
-Sadece yakınında dolanıyorum dedim bişey bildiğim yok...
-Senin gibiler çok az dedi...
-Var olun dedim.
-Gel seni 10 delikli bir harmonika ile tanıştıralım dedi
-Hadi! dedim.
Kendisi müzik öğretmeniymiş. Keman öğretmiş yıllarca. İşin ilginci Kemalhas da çalışmış çok çok eskiden ben portakalda vitaminken:) Benim mezun olduğum lise. Garip!
Bir kızı varmış. kızı da Haliç Moleküler biyoloji den mezunmuş. Kız akıllı! girmiş işe çalışmış şimdi müdür. dünyayı geziyor... (tesadeüfler ürkütüyor...)
-Sen zeki kızsın çözersin bu işi müzikli günler dedi... ve mızıkayı kutusunda bana uzattı.
(bu lafa çok gülüyorum insanlar tanımadan bu tahmin neye dayanıyor ki iyi ya da kötü insanları yaftalamak değil de ne bu! her neyse...)
-Müziksiz günümüz geçmesin dedim. buruk bir gülümsemeyle...
Gidiyordum ki tam döndüm;
-Siz buranın esnafısınız nerde güzel bir kahve içerim dedim hem manzaram olsun hem güzel bişeyler içeyim.
-Otur beraber içelim dedi.
-Ben sizi çenemle meşgul ederim hem biraz sakin kalmak istiyorum dedim.
-Meşgul etmek ne demek kızım. Muhabbetin dükkanımızı aydınlatır dedi.
Gözlerimle sarıldım kocaman...
-Ama madem bi başına kalmak istiyosun; bence sen burda dolanma dedi böyle yalnız başına senin güzelliğin başına bela açar burda dedi eskiden olsa derdim sana bir kaç yer ama burası çok karıştı evladım. Sen de benim kızımsın aşağı in iç kahveni dedi...
-O senin güzelliğin amcacım dedim sağ olasın varolasın dedim. Kızına benden selam!
Sen gibi güzel insanlar sarsın etrafımızı...
Elimde gıcır gıcır 10 delikli harmonika, yüzümde kocaman gülümseme, cebimde yine bir sürü anıyla amcanın söylediklerini biraz kulak arkası ederek adımladım Galatayı bir kaç dükkan da şansımı denedim. Yavaş dokunuşlarıla dükkan kapılarından içeri adımladım. Yüzlere baktım, gözlere takıldım, pencerelere uzak kalınca da sandalyeler çıktım bir terasa tırmandım. İçtiğim kahve de hayır yoktu ama amcanın muhabbetini güzel bir manzara eşliğinde sindirdim.
Gönlümü açmaya korkmuyorum asla... Tanıdığım insanlara tanımadıklarımı eklemeyi... muhabbet biriktirmek hoşuma gidiyor... Yüzlere bir gülümseme kondurmak... Belki de benim dünyaya geliş sebebim budur... Kim bilir!
Bunca mutluluk doldum paylaşmalıyım ama önce biraz muzurluk; nispet yapıcam ya (aklımca!) mesajımı attım canımcancağzıma. Bir minik tokat attım kendime sonra. Bir süprüzün içine etmişim meğer... Ama olsun du düşünmesi bile yeter... Bu mızıka beni çağırmış neylesin zaman beklemiyor! zaman çok çabuk akıp geçiyor. Hayat kısa! Çok kaybettim zamandan; zaman benden çok şey çaldı. Düşürdüklerimi toplamayı öğreniyorum.... En önemlisi ertelememeyi öğreniyorum zamanla, bu yüzden bazen süprüzleri bozabiliyorum. Özür dilerim! Siz benim için hayatın süprüzü en büyük armağan... Şükür! Zaman sizi benden almasın yeter! Süprüzler kutusundan çıkamasa da olur...
(Bu arada "Süpriz" değildir o "Süprüz!" yanlış okumayınız ;) )